SİYAH YOLCULUK (Dostname-II)
SiYAH
YOLULUK
Sevgili
dostum, 21.12.2004
Senden
bahseden senin Dostanamen bana gelmeden, ben satırlarda sana geldim yine…
Siyahın peşine takıldım, sana sürükledi bu satırlarda beni… Hayatının keşfine
daldıkça fark ettim senin ne çalkantılı bir hayat sürdüğünü! Sana bakınca neden
“Siyah” gördüğümü anladım. Sen de bana benziyorsun. Ya da sana bakınca kırık
bir aynada kendimi görür gibi oluyorum. Kırık bir ayna yansıtmaz! Arkasındaki
sırrı açığa verir kadar, aynaların arkasındaki sır; işte benim aradığım siyah
orada…
Duygularımı
Dostanamede paylaşırken bir şey fark ettim. Aslında he insan kendi içindekini
merak ediyor aslında. Nasıl diye sorma! Herkes bir şeyler gizliyor kendinden.
Karşısındakinde de bu gizlediği siyah tarafını arıyor sanki. Gönlünün içindeki
kıvılcımların tutuşmasını istiyor sadece…
Masamda bu
cümleleri yazarken, senin karmaşık zihninde bir yolculuğa çıkmak istedim.
Hayalle gerçek arasında, kucak açtım sırra… Önce bir kapı çıktı karşıma. Şöyle
kocaman, açılması da, kapanması da zor bir kapı. Nasıl açabilirim diye
düşünürken, aralık olduğunu fark edebildim nasılsa… Hafiften içeriye doğru
bakınca, bu kapının uzayıp giden bir koridora açıldığını temaşa ediyorum.
Adımımı yavaşça içeriye atınca, her yerin sadece kapıdan giren bir ışık süzmesinde
hafiften aydınlandığını ama bomboş bir koridor dışında pek de bir şey
görünmediğini fark ediyorum. Karanlık. Tanıdık bir şeyler ararcasına
bakınıyorum etrafa, ama etraf içeriye doğru adım attıkça daha da
karanlıklaşıyor. Siyaha yolculuk bu olsa gerek. Kendi kendime sendeki Siyahı
buldum derken, arkamdaki kapı büyük bir gürültüyle kapanıveriyor. Şimdi daha da
siyah! Küçük adımlarla ilerlemeye çalışıyorum. Düşmemek için ellerimle
duvarlara tutunarak yürümek istiyorum. Duvarlara temas edince, farklı bir
kaplıyor içimi… Sanki kadife bir kumaşa dokunur gibi, aynı zamanda hafiften de
nemli. Biraz daha ilerleyince bu koridorun sandığım kadar uzun olmadığını,
dümdüz devam etmediğini fark ediyorum. Bir lâbirentte (dolambaçta) gibi
zikzaklar çizdiği anlamam uzun sürmüyor. Birden yönlendirildiğimi hissediyorum.
Ne olduğunu anlayamadığım sezgisel bir güç beni kendine çekiyor adeta… Kendimi
onun yörüngesine bırakıyorum. Ama içimde bir tedirginlik var; nereye gidiyorum?
Kulağıma uzaktan bir daktilo sesi geliyor. Bir ağlama sesini andıran
hıçkırıklara karışarak duyulan, istemsiz bir gülme sesi geliyor siyahın
içerisinden. Sigara kokusuna karışan, keskin bir kahve kokusu sarıyor etrafımı…
Ama hiç bir şey göremiyorum, karanlık! Ben bunları hissederken, birden bir ışık
parıldıyor karşımda. Gözlerim kamaşıyor. O kadar parlak ki bu ışık, sanki kör
edecek kuvvette. Gözlerimin uzun süredir karanlıkta olmasının da verdiği
alışkanlıkla bu beyaz ışığa bakamıyorum. İçimde bir ürperti oluşuyor, korkuyorum.
Ve hemen geri dönmek istiyorum, geri dönüp koşmaya başlıyorum. Ayaklarım
geldiği koridorları ezberlemişçesine sürüklüyor beni, başladığım noktaya. O
hızla, insan kuvvetiyle açılamaz dediğim kapıyı bir anda açıp kendimi dışarı
atıyorum. Ve kendimi masamda sana yazdığım Dostnamenin başında buluyorum. Seni
mi keşfetmeye çalıştım, yoksa kendi zihnimdeki karalık noktaları mı? Sahi neydi
o parlak ışık? Yoksa her şey bir rüyadan mı ibaretti?
Seninle Dostnameler aracılığıyla kuruduğumuz
bu mükemmel iletişimde biraz daha yol kat ettik sanki. Yazmak böyle bir tutku
işte… Sen de bu utkuya ortak ol, Dostnamede buluşalım ( ) Yine nokta
koymayacağım
Osman Said DEMİRYILMAZ


Yorumlar
Yorum Gönder