IŞIK (Dostname-IV)
IŞIK
Sevgili dostum, 30.12.2004
Merhaba sevgili dostum. Arapça kökenli bir selamlama kelimesi; merhaba…
Başlamak bu kadar kolay mı olur her şeye… İnsanın ruhundaki çalkantıları
anlatabilmesi kolay değildir, eğer elinde yazmaya sevdalı bir kalem yoksa.
Dostname bu ruh serencamında kendini bulmanın adıdır. Sen ey sevgili dostum,
bir merhaba ile başlayan bu yeni hayal satırlarındaki yolculuğumuzda yeni bir
serüvene hoş geldin.
Bazen satırlarda paylaştıkların yazdığın kalemin rengine bürünür. Mavi yazarsan
umut verici, Yeşil kalemle yazarsan rahatlatıcı… Ama sadece uzaktan bakınca!
Okuduğunda kalemin rengi yeşil de olsa bazen siyah hissettirir insana…
“Yaşamak, acı çekmektir” yazarsan eğer, hangi renk kalem kullanırsan kullan,
siyah yazar. “Sabrın aydınlığında eritebilmişsen acıyı” yazarsan renklenir.
Siyah da yazsan “Aşk” hep pembedir.
Sabredebilmek ve unutabilmek zordur! Aşka dur demekte öyle… Nasıl senin
gözlerini unutamadıysam, nasıl sensizliğe sabredemiyorsam, aşkına da dur
diyemedim. Geldi gönlümün en güzel yerine yerleşti. Bak bunları söyleyince
nasıl da renklendi satırlar! Unutmak zordur dedim ya, sadece ehemmiyet
vermezsen unutabilirsin. Değeri sendeyken hala, unutamazsın unutmak
istediklerini, acılarını da, anılarını da…
Sıra geldi bu Dostnamedeki yolculuğumuza… Yine telepatik iletişimimizin
en önemli noktasında kapalı kapının önündeyiz. Kocaman, yıpranmış, ağır bir
kapı… İtince ağır ağır açılıyor. İçeride hafiften bir ışık göze çarpıyor, daha
önceki karanlığa inat. Şaşırıyorum. Sen; “şaşırma!” diyorsun. Ortalık biraz
daha aydınlık, loşça bir ortam oluşuyor arkamdaki girdiğimiz kapı kapanınca.
Ama bu kez kapı kendiliğinden kapanmıyor. Kapatan biri var kapıyı… Galiba sen,
sensin kapatan. Bundan önceki yolculuğumuzda da sen kapattın kapatmıştın belki
de… Karanlıkta daha önce görmediklerimi daha iyi seçebiliyorum şimdi.
Yürüyorsun, bende senin rehberliğinde yürüyorum. Sen bana bir şeyler
anlatıyorsun ama sesini tam duyamıyorum. Şöyle duyduğumu zannediyorum,
yanılmıyorsam; “Bu duvardakiler, ilk çizdiğim kalpler, şu köşe lise aşkıma ait,
şuradakiler de sonraki sevdalarım.” Bense bir yandan senin anlattıklarını
duymaya çalışıyor, bir yandan da duvarlardaki şekilleri görmeye çalışıyorum.
Loş ortamda şekilleri fark edebilsem de ayrıntılarını göremiyorum. Labirentin
her birinin ayrı koridorlar açılan birer yol olduğunu fark ediyorum. Sonra
seninle biraz daha ilerliyoruz, sessizce, konuşmadan… Zihnindeki bu labirentte
bu kez boş bir koridora geliyoruz. Sen bana buraya ilk kez geldiğini
söylüyorsun. “Bundan sonrasına da zamanı gelince gideriz” diyorsun. Ben sana
“Neden?” diye soracak oluyorum ama seni yanımda bulamıyorum. “Nereye
kayboldun?” diyorum. “Buradayım” dediğini duyuyorum. Sesin geldiği tarafa
yöneliyorum. Sana ancak yetişebiliyorum. Soruyorum sana “Neden daha ileriye
gitmedik?” cevabın; “Şşştt! Dinle!” dinliyorum. Kulağıma yine sesler geliyor;
masum hıçkırıklara karışan daktilo sesi… “Bu daktilo senin sorunun cevabını
yazıyor” diye açıklıyorsun bana. “Sabretmeyi severim” dediğimde tatlı bir
gülümseme hissediyorum sende… Tıpkı önceki senin zihin oyunlarındaki
ziyaretimde duyduğum ama sahibini göremediğim gülme sesini duyuyorum. Bir
sigara alıyorsun dudaklarına, ben yakıyorum. Çakmağın ışığıyla hatırlıyorum
önceki ziyaretimde gördüğüm beyaz ışığı. Çakmak alevinden çok farklı, ne
olduğunu hala çözemediğim bir ışıktı hatırladığım. Tam sana sormak istiyorum,
sen yine yoksun! Bir kapı gıcırtısı duyuyorum, hafiften bir ışık süzmesi…
Kapıdan çıktığını fark ediyorum, ışık süzmesinde görülen gölgenden… Ardından
çıkıyorum ben de… Bir de bakıyorum yine uzaklaşmışım senden, zihin
hayallerinden. Çalışma odamın bir köşesinde otururken buluyorum kendimi…
Sormak istiyorum “O ışık nedir?” diye ama Dostanme’nin sonuna
geldiğimizi fark ediyorum. Sana ancak bu satırlarda ulaşabiliyorum. Bir daha ki
yolculuğumuzu sabırla bekliyor olacağım. Bu yüzden yine nokta koymayacağım
( )
Osman Said DEMİRYILMAZ


Yorumlar
Yorum Gönder