MUALLİM (Dostname-XXIII)
MUALLiM
Dostname’nin
vefakar dostu, 24.11.2013
Bir zamanlar bir öğretmen tanıdım. Kendine düşündüğü, hayal ettiği her
şeyi bizimle yaşamak isterdi. Bir düşünür bizimle bin yaşardı. En çok da
yaptığımız resimlerden bahsederdi. Olmak istediğimiz mesleklerle bize hitap
ederdi. Doktor bey, Hakim hanım…vs. o gün karar verdik biz de meslek
tercihimize; ismimize neyi yakıştırdığımıza baktık! O zamanlar muallim olmak
geldi içimizden, bu günlerde muallimlerden bahsediyorlar dostum. Malum biz de
kendimizi muallim olarak bildiğimizden, biraz bundan bahsetmek istedim. Muallim
ilme hakim olan, ilim sahibi alim olan demek! Buna gayret etmek sayılır mı
sence…
Muallim demek karanlık bir tünelin çıkışındaki ışıktır. Hayallerine tutunanlara
destek olandır. Görmediği zamanları yaşayandır. Geleceği planlayabilendir. Ama
son zamanlarda bunun manası değişti galiba. Mu-allim artık alim değil midir?
Yoksa eskisi gibi ilmin, alimin değeri mi kalmadı kestiremedim. Bu kelimeyi
kullanan da kalmıyor yavaş yavaş zaten! Bir yozlaşmadır gidiyor. Her şeyde
olduğu gibi eğitimde de teknolojinin her şeyi çözdüğüne karar verilmeye
başlandı. İlim sanki teknolojinin arkasına gizlendi. Okuyan değil göz gezdiren,
yazan değil tıklayan olduk! Çocuklarımıza beni takip edin dedikçe, kuş adresi
ister oldular. Asosyal paylaşımlardan dem vuruyorlar. Okudunuz mu sorusunun
cevabı evet göz gezdirdim oldu maalesef! Hastalığı teşhis etmeden doktor
tedaviye başlayamaz. Eğitimde hastalıklar teşhis edilmeli önce… Ben seninle
aslında bunu dertleşmek istemiyorum dostum. Teşhis tedavi önemli şeyler tabi
ama asıl önemli olan eğitimden kastın akademik başarı ve sınav sonuçları
sanılması diye düşünüyorum. Görüştüğüm velilerin çoğu, okula geldiklerinde hep
“hocam bizim çocuğun dersleri nasıl?” diye soruyorlar. Biri de çıkıp “Bizimki
nasıl adam olacak mı?” veya “Vatana millete bir hayrı dokunacak mı?” diye
sormuyor nedense! Haksız mıyım? Evet doktor olmak, hakim-savcı olmak, mühendis
olmak, öğretmen olmak önemlidir ama biraz saygı, edeb gerekli değil mi? Akademik
başarının yanında yalan söylememek, etik davranışlar sergilemek,
etrafındakilerin zarar görmemesi için uğraşmak, hakkını aramak önemli değil
midir? Dostum aslında şimdi daha iyi anlıyorum Ali Kaplan öğretmenimin, neden
“sizin resimlerinizde, sizin yazılarınızda ben kendimi buluyorum” dediğini…
İnsan bu mesleğe sevdalanınca tahtaya yazdığı harfte o çocuğun geleceğini
düşünmeye başlıyor, nerede olacağını, bizi nasıl yansıtacağını… İşte o zaman
hakim hanım diyorsun, mühendis bey, muallim bey yada daha öte bakanım, vekilim
diyorsun… Ama o yazıda bu yazgıyı görmediysen, hayıflanıyorsun, derinden bir ah
çekiyorsun. Öğretmenlik bu sevdaya sevdalanmaktır işte dostum, kendinden geçip
rüyalarında bile öğrencilerinle olmaktır. Hatta evde kendi çocuğuna, öğrencinin
adıyla seslenmektir. Derste öğrencisine oğlum kızım demektir. Farkına varmadan
kapılmaktır, farkına varınca da geri adım atmamak, durumdan hoşnut olmaktır.
Eski ismiyle mu-allim, alim olmaktan başlar. Kendini yetiştiremeyen,
alim olamayan öğretecek bir şey de bulamaz, öğretmen olamaz. Bir başka
öğretmenimden duymuştum, malı değerli olan, satmakta zorlanmaz diye… Siz hiç
kuyumcunun elinde altınla sokak sokak dolaştığını gördünüz mü? Bir teneke
satmak var; tam tam tam… Bir altın elmas satmak var, usul usul derinden…
Bağırıp çağırmak bize göre değil, üzülmek bize göre değil, kırılmak bize göre
değil! Kendini bilmezler konuştukça bizim susuşumuz, edebimizdendir. Bunu
anlamak istemezler, elindeki sanatın kıymetinde değer verilmediği halde,
çalışıp çabalayıp yetiştirdikleri daha görülmeği halde, birkaç zahiri görüntüye
aldanıp sonuç çıkaranlar var! Eğitim bir süreç işidir, meyveleri yıllar sonra
toplanır, bir sınavla sonuç elde edilmez, öğretmen veya öğrenci
değerlendirilmez! Yıllar sonra yalan söylemeyen, edebe aykırı hareket etmeyen,
değerlerini bilen, güzel gören, güzel düşünen, sorgulayan, ama kırmayan,
hakkını arayan ama yakıp yıkmayan bir nesil bu günden temellerini atmak ile
olur. Bunun için de öğretmene imkan sağlamak, yetki vermek, usulüne uygun
uygulamalarına esneklik tanımak gerek. “Yok, sen karışma!” “sen verilen
müfredata uy!” “Sen planına bak!” “Bunu neye göre yaptın?” “bunu neden yaptın?”
sorularına cevap vermekten ne yapması gerektiğini unutan öğretmenlerden gelecek
nesle fayda beklememek gerek. Görev verdiğiniz öğretmene göz kulak olsun diye
başka bir öğretmen görevlendiriyorsanız, sınıfta yaşananlar ile ilgili
kararlarda, hakim savcı kestirmeden kararlar alabiliyorsa… Öğrencilere tanınan
serbestlik, öğretmene tanınmıyorsa… 1.sınıfa başlarken bile bu velilerin isteği
ile okula kaydedilebilen öğrenciler için öğretmenin görüşü dikkate alınmak
yerine doktordan rapor isteniyorsa çok düşünmek gerekir! Demek ki doktorlar
kendilerini yetiştiren öğretmenlerden daha iyi biliyor bu işi… Vah ki bu
gelecek nesillerin haline…
Neyse bu tartışmalar çok su götürür. Öğretmenlik kutsaldır (!) malum
sabır mesleğidir. Sırtında taş taşımazsın ama sabredersin! Taşın ağırlığı yere
koyunca biter, sabrın ağırlığı bitince başlar! Sevda aştırır her engeli dostum.
Ferhat olmak lazım bu mesleğe gönül vermek için, yeni Dostnamede görüşmek
dileğiyle son söz; noktasız nokta ( )
Osman Said DEMİRYILMAZ



Yorumlar
Yorum Gönder